Diyabet nedir ve Diyabet Hakkında Her şey

Diyabet hastalığı ne, diyabetin belirtileri nelerdir, Tip 1 ve Tip 2 diyabet ve diyabete dair tüm konular detaylarda.

PAYLAŞ

Diyabet Hakkında Herşey - Diyabet Nedir?

Diyabet hastalığı ne?

Diyabet belirtileri nelerdir?

Tip 1 ve Tip 2 diyabet nedir kısaca?

Genç yaşta şeker hastalığı neden olur?

Diyabet Nedir?

Diyabet, kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun; eksikliği ve/veya yeterince salgılanmasına rağmen, vücutta kullanılamaması sonucu oluşan kronik metabolizma bozukluğudur.

a. Enerji Metabolizması ve Diyabet

Şeker vücudun temel enerji kaynağıdır. Şeker iki yolla elde edilir;

1. Karbonhidrat içeren besinlerle alınabilir (dış kaynaklı),

2. Karaciğerde depolanmış halde bulunur, gerektiğinde kana verilir (iç kaynaklı).

Besinlerle alınan şeker, mideye, oradan bağırsaklara geçer ve emilerek kana karışır. Pankreasta üretilen insülin hormonu ise dolaşımda bulunan şeker düzeyini düzenler ve kanda şeker yükseldiğinde pankreastan salınarak kan şekerini normal düzeylere indirir.

b. Karbonhidratlar Vücudumuzda Nasıl Kullanılır?

• Karbonhidratlı besinler sindirildikten sonra barsaklardan emilerek ŞEKER olarak kana geçer.

• Şeker, karaciğer ve kaslarda GLİKOJEN olarak depolanır.

• Beyin şekeri depolamaz fakat sürekli olarak kullanır.

Pankreas: Midenin arkasında karın içine yerleşmiş bir organ olup vücut için önemli enzimleri ve hormonları üretir. İnsülin de bunlardan biridir.

İnsülin: Vücutta enerji dengesini kontrol eden bir hormondur. Görevi, kandaki şekerin hücre içine girmesini sağlamaktır. Hücre içine giren şeker, enerji kaynağı olarak kullanılır. Böylece kanda şekerin yükselmesi de önlenir.

c. Normal Kan Şekeri Değerleri

En az 8 (ideal olarak 10) saat aç kaldıktan sonra ölçülen şeker düzeyine, ‘açlık kan şekeri’ adı verilir. Normal değeri; 70-100 mg/dl’dir.

Yemeğe başladıktan 2 saat sonra ölçülen kan Şekerine ‘tokluk kan şekeri’ adı verilir ve normal koşullarda 140 mg/dl’nin altında olması gerekir.

Şekerin hücre içine girmesi için mutlaka insüline gereksinim vardır. İnsülin, şekerin hücre içine girmesinde hücrenin kapısını açan anahtar görevi yapar. Pankreas, yeterli insülin üretemediğinde veya insülin anahtar görevini yapamadığında (insülin direnci) şeker, hücre içine girip enerjiye dönüşemez. Dolayısıyla şeker kanda yükselmeye başlar.

Normal sağlıklı kişilerde kanda şeker ve insülin düzeyleri, biribirine paralel şekilde ve dar sınırlar içinde değişir. Örneğin yemek yenildikten sonra yükselir, uyku ve dinlenme dönemlerinde düşer.

Pankreasta insülin üretiminin azalması veya insülin üretimi yeterli olduğu halde, doku ve organlar seviyesinde yeterli etki gösterememesi durumunda ‘diyabet’ gelişir. Diyabet hastalığına tıp dilinde ‘Diabetes Mellitus’ denilmektedir ve halk dilinde ‘Şeker Hastalığı’ olarak bilinmektedir

Diyabetin Tipleri

Diyabetin tipleri nelerdir?

  • Tip 1 Diyabet
  • Tip 2 Diyabet
  • Tek Gen Hastalığına Bağlı Diyabet
  • Gebelik Diyabeti
  • Diğer Tipler

Genel olarak tip 1 ve tip 2 diyabet tanımlamaları kullanılır. Tip 1 diyabet, genellikle erken yaşlarda başlar, tanıdan itibaren mutlaka insülin kullanılmasını gerektirir.

Tip 2 diyabet, genellikle daha ileri yaşlarda (35 yaş ve üzerinde) başlar. Ortaya çıkışında sağlıksız yaşam biçimi davranışları ve aile öyküsünün etkili olduğu, beslenme, fiziksel aktivite ve kan şekerini düzenleyici laçlar ile tedavi edilebilen bir hastalıktır.

Gestasyonel Diabetes Mellitus (GDM; Gebelik Diyabeti)

Gebelik diyabeti, gebelerin %2-8’inde görülür. Gebelikte ortaya çıkan diyabet şeklidir. Gebeliğin ikinci veya üçüncü trimesterinde ilk kez ortaya çıkan glukoz intoleransı durumudur.

Tablo . Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Arasındaki Farklar

Tip 1 Diyabet

Tip 2 Diyabet

Genellikle çocuk ve ergenlerde görülür

Genellikle erişkinlerde görülür. Son yıllarda çocuk ve ergenlerde obezite ile birlikte görülmektedir (en sık ergenlik dönemi sonrası).

Zayıf ya da normal kilodadırlar.

Çoğunluğu obezdir.

İnsülin üretimi olmadığı için insülin kullanmak zorundadırlar.

Hap ya da insülin kullanırlar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tip 1 Diyabetin Nedenleri Nelerdir?

Tip 1 diyabet gelişiminde üç önemli risk faktörü vardır:

  1. Kalıtımsal (genetik) faktörler
  2. Kişinin kendisine karşı geliştirdiği allerji
  3. Çevresel etkenler (virüs, kimyasal maddeler)

Tip 1 Diyabetin Belirtileri Nelerdir?

Tip 1 diyabeti olan kişilerde pankreas yeterli insülin üretemez. İnsülin eksikliği nedeniyle dolaşımdaki şeker hücre içine giremez ve enerjiye dönüştürülemez. Dolaşımdaki şekerin hücre içine girememesi kan şekerinin yükselmesine ve böbreklerden süzülerek idrarla atılmasına neden olur. Şekerin idrara geçmesi idrarla sıvı kaybına da neden olur ve bu kayıp karşılanmaz ise vücutta susuzluğa yol açar. Halsizlik ve yorgunlukla birlikte diyabetin tipik belirtileri ortaya çıkar.

Belirti ve bulgular:

  • Sürekli susama hissi/ağız kuruluğu.
  • Çok su içme: İdrarla kaybedilen vücut suyunun eksikliğini gidermek için.
  • Sık sık ve bol miktarda idrara çıkma: Dolaşımdaki fazla şekeri vücuttan atmak için.
  • Gece idrara çıkma ve hatta yatağını ıslatma.
  • Sık yemek yeme: Besinler ile alınan şeker hücre içine geçemediğinden ve
  • enerji üretmek için kullanılamadığından açlık hissi olur. Başka bir deyişle varlık içinde (yüksek kan şekeri) yokluk (açlık) çekilir. Bu da sık yemek yemeye yol açar. Küçük yaştaki çocuklarda bu durum fark edilmeyebilir.
  • Kilo kaybı: Hücrelerin içine şeker giremediği için, vücut enerji üretmek için
  • kendi yağ ve proteinini yakmaya başlar. Yağ dokusu ve kas yıkımı nedeniyle kilo kaybı olur.
  • Davranış değişikliği: Gece idrarını yapmak için çok sık uyanan kişi kaliteli bir uyku uyuyamaz, ayrıca şeker yüksekliği de davranış değişikliklerine neden olur.
  • Diyabet belirtileri diyabetlilerin çoğunda bir aydan kısadır ve bu belirtiler fark edilemediği zaman çocuklar genellikle diyabetik ketoasidoz denilen koma halinde hastaneye gelirler. Ketoasidoz koması çok ciddi ve hayatı tehdit eden bir durumdur.

Tip 1 Diyabette Tanı

Diyabet tanı kriterleri açlıkta, toklukta veya rastlantısal olarak bulunan kan şekeri düzeylerine göre yorumlanmalıdır.

Kişinin 8 saat açlığı takiben bakılan kan şekeri 126 mg/dl. üzerinde ise veya Oral Glukoz Tolerans Testinin 2. saatindeki kan şekeri 200 mg/dl. üzerinde ise; polidipsi, poliüri gibi belirtilerin olduğu bireylerde herhangi bir zamanda bakılan kan şekeri 200 mg/dl’nin üzerinde ise “diyabet” olarak tanımlanır.

Tip 1 Diyabet Tedavisi

Tip 1 diyabet tanısı almış bireyde insülin eksikliği olduğundan tedaviye hemen başlamak gerekir. Tedavi genelde yatırılarak yapılır. Bu süreç kurumlar arası farklılık göstermekle birlikte ortalama 2-3 haftayı bulur. Tip 1 diyabet tedavisinde temel amaç: Pankreasın yapamadığı görevini yaparak eksik olan insülini yerine koymaktır. Yanısıra, sağlıklı ve dengeli beslenme planlanması, egzersiz ve diyabet eğitimi verilerek diyabetle yaşam becerisini kazandırmaktır. Diğer bir ifade ile bireyin diyabet tanısı almadan önceki haliyle yaşamının devamını sağlamaktır. Bu amaca ulaşabilmek için:

  • Sıkı bir kan şekeri kontrolü sağlamak,
  • Normal büyüme ve gelişmenin devamlılığını sağlamak,
  • Çocuk ve aileye göre hedefler belirlemek,
  • Aile ve çocuğa kendi kendine bakım eğitimi vermek esastır.

İnsülin Nedir?

İnsülin, pankreasın beta hücreleri tarafından salgılanır ve vücutta enerji dengesini kontrol eden en önemli hormondur. Görevi kanın içindeki şekerin hücre içine girmesini sağlamaktır. Bu sayede şeker yanarak enerjiye dönüşür. Temel etkisi kan şekerini düşürmektir.

Diyabetin Tarihçesi

Diyabet ile ilgili en eski kayıtlar MÖ 1550’li yıllarda Mısır’da yazılmış bir papirüste bulunmuştur. Papirüste, şeker hastalığına benzer, çok idrara çıkma ile seyreden bir durumdan bahsedilmiştir. Hindular da böcek, sinek ve karıncaların bazı insanların idrarının yapıldığı yere toplandığını kaydetmiştir. Günümüzde tıp kaynaklarında kullanılan, “Diabetes” ve “Mellitus” kelimeleri Yunanca akıp gitmek anlamına gelen dia + betes ve bal kadar tatlı anlamına gelen mellitus kelimelerinden türetilmiştir. Diabetes kelimesi ilk kez Anadolu topraklarında, Kapadokya’da MS 2. yüzyılda Arateus tarafından kullanılmıştır. Arateus şeker hastalığını idrar miktarında artma, aşırı susama ve kilo kaybının olduğu bir hastalık olarak tanımlamıştır.

İnsülin Tedavisi

Tip 1 diyabette pankreasta üretilen insülinde eksiklik vardır ve gereksinim duyulan insülinin dışardan verilmesi gerekir.

Diyabetli olmayan bir kişide insülin salgısı nasıl olur?

Sağlıklı bireylerde açlık durumunda genellikle hemen hemen aynı düzeyde salgılanan insüline ek olarak, yemek sonrası gastrointestinal sistemden emilen glukoz artışının önlenmesi için insülin salgısı artar.

Kimler insülin kullanır?

  • Tip 1 diyabetli bireyler
  • Diyabet komasındaki hastalar
  • Kan şekeri oral antidiyabetik ilaçlar ile kontrol edilemeyen tip 2 diyabetli bireyler
  • Kan şekeri diyet ile kontrol altına alınamayan diyabetli gebeler

d. İnsülin kaynakları

Günümüzde insülin analogları kullanılmaktadır. Sığır ve domuz insülini ile domuzdan elde edilen semisentetik insülin ülkemizde kullanılmamaktadır.

İnsülin Tedavisine Başlarken Unutulmaması Gerekenler

Diyabetli bireylerde insülin tedavisi normal fizyolojik insülin salınımını taklit edecek şekilde kullanılmaktadır. Farklı insülinler ve insülin tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Seçilen tedavi rejimi diyabetlinin gereksinimlerine göre biçimlendirilmelidir. Tedavi rejimi aşağıdaki durumlar dikkate alınarak seçilmelidir:

  • Diyabetin tipi
  • Çocuğun yaşı
  • Çocuğun yaşam şekline uyumu (okul, dershane, sınav hazırlık dönemi vb.)
  • Çocuğun normal yemek yeme ve egzersiz yapma alışkanlığı
  • Kendi kendine kan şekerini izleme becerisi ve uygulaması
  • Kontrol sıklığı
  • Kan şekeri sonuçları
  • Sportif faaliyet ve oyun saatleri
  • Bireyselleştirilmiş kan şekeri hedefleri

İnsülin Saklama Koşulları

Açılmamış insülin flakon ve kartuşları son kullanım tarihine kadar buzdolabında 2º-8 ºC’de saklanabilir. Açılmış kartuş ve flakonlar oda ısısında tutulabilir, fakat güvenli ısı aralığı sağlanması zordur; bu nedenle buzdolabında tutulması önerilir. İnsülin açıldıktan sonra 28 güne kadar kullanılabilir. Kesinlikle dondurulmamalıdır. Isı kaynağından ve direk güneş ışığından ya da kuvvetli çalkalamadan hasar görebilir. İnsülin içinde küçük, beyaz partiküller; dibe çökme, tortulaşma, köpürme veya renk değişikliği olursa kullanılmamalıdır.

5. İnsülin Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

  • Kan şekeri düşüklüğü
  • Kilo artışı
  • Uygulama bölgesinde şişlik
  • Uygulama bölgesinde yağ dokusu azalması
  • Diğer yan etkiler (Allerjik reaksiyon vb)

1. Diyabet ve Beslenme İlişkisi

Diyabet, bireyin yaşamında başta beslenme alışkanlıkları olmak üzere bazı değişiklikler yapmasını gerektiren bir durumdur. Sağlıklı beslenme diyabet tedavisinin temel taşlarından biridir. Kan şekerini,esas olarak karbonhidrat içeren besinler oluşturur.

Diyabet, çocuk ve ergenlerin enerjive besin ögeleri gereksinimlerini etkilemez. Çocuk ve ergenlerin, yaş, cinsiyet, aktivite düzeyi gibi bireysel özelliklerine göre değişen enerji ve besin ögeleri gereksinimlerini çeşitli besinleri tüketerek karşılamaları ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmaları önemlidir. Ancak böyle bir uygulama ile büyüme gelişmelerini sürdürür, mevcut ve gelecekteki sağlıklarını korurlar.

2. Yeterli ve Dengeli Beslenme

Bireyin büyüme ve gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak yaşamını sürdürmesi için gerekli olan 50’ye yakın besin ögesini yeterli miktarlarda alıp, vücudunda uygun şekilde kullanmasına yeterli ve dengeli beslenme denir. Bu besin ögelerinin herhangi birinin alınmadığı ya da gereğinden az ya da çok alındığı durumlarda büyüme ve gelişme aksamakta, sağlık bozulmaktadır.

3. Besin Ögeleri

Yiyeceklerimizde bulunan besin ögeleri, kimyasal yapılarına ve vücuttaki işlevlerine göre 6 grupta toplanır. Bunlar karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve sudur. Karbonhidratlar, proteinler, yağlar vücudumuza enerji sağlayan besin ögeleridir. Örneğin 1 gram karbonhidrat 4 kalori, 1 gram protein 4 kalori, 1 gram yağ 9 kalori içerir.

Vitaminler, mineraller ve suyun enerjiye katkısı yoktur. Dengeli beslenme ilkeleri çerçevesinde besinlerle günlük alınan enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan, %12-15’i proteinlerden, %25-30’u yağlardan sağlanmalıdır.

a. Karbonhidrat: Kan şekeri düzeyini etkileyen en önemli besin ögesi karbonhidratlardır. Vücudumuz için başlıca enerji kaynağı olan karbonhidratlar; şekerler, oligosakkaritler ve polisakkaritler olarak sınıflandırılır. Tahıllar, nişastalı besinler, kuru baklagiller, süt, yoğurt, meyveler ve sebzeler karbonhidrat içeren besinlere örnek olarak verilebilir. Besinlerdeki karbonhidratlar sindirildikten sonra kana şekeri olarak geçer ve kan şekeri düzeylerini oluşturur.

Karbonhidratlar kadar olmasa da proteinlerin ve yağların da kan şekeri üzerine etkileri vardır. Yağ ve protein içeriği yüksek olan bir öğün, mide boşalma hızını yavaşlatır ve tokluk kan şekeri yükselmelerini geciktirebilir. Bu nedenle tüketilen besinlerin sadece karbonhidrat içeriğinin değil, protein ve yağ içeriklerinin de bilinmesi önemlidir.

b. Protein: Büyümeyi, vücut dokularının gelişmesini ve gerektiğinde onarılmasını sağlayan besin ögeleridir. Kırmızı et, balık, tavuk, yumurta, süt, yoğurt, peynir gibi hayvansal besinler ile, kuru baklagiller ve tahıllarda protein bulunur.

c. Yağ: Enerji içeriği en fazla olan besin grubudur. Tereyağı, margarinler gibi katı yağlar; zeytinyağı, ayçiçeği yağı, mısırözü yağı, soya yağı gibi sıvı yağlar; kaymak, krema, mayonez, salam, sucuk, pastırma gibi et ürünleri; ceviz, fındık, fıstık, kabak çekirdeği, ayçekirdeği gibi kabuklu yemişler yağ içeriği yüksek besinlerdir.

Yağlar, oda ısısında katı sıvı olma durumlarına göre 2 grupta toplanırlar. Oda ısısında katı olan yağlara doymuş yağ denir. Tereyağı ve margarinler bu grupta yer alır. Oda ısısında sıvı olan yağlar, doymamış yağlar olarak bilinir. Zeytin yağı, ayçiçek, mısır özü ve soya yağları bu grupta yer alır.

Günlük beslenmede yağların fazla tüketilmesi, şişmanlık, kalp-damar hastalıkları ve bazı kanser çeşitleri için risk faktörüdür. Bu nedenle yağların dikkatli tüketilmesi önerilir. Beslenmede yağları azaltabilmek için, yemeklere eklenen ve kahvaltıda tüketilen görünen yağ ile et, süt, yoğurt, peynir, yumurta, zeytin, ceviz, fındık gibi besinlerin bileşiminde bulunan görünmeyen yağların sınırlandırılması gerekir. Pişirme yöntemi olarak kızartma yerine tencerede, fırında, buharda, ızgarada pişmiş besinler, tam yağlı süt ürünleri yerine yarım yağlı ya da yağsız ürünler tercih edilir.

d. Vitamin ve Mineraller: Sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm besinler çeşitli vitamin ve mineralleri içermektedir. Örneğin; portakal, mandalina, kivi gibi meyveler C vitamini için, süt, yoğurt, peynir kalsiyum için, kırmızı et, yumurta demir ve B12vitamini için iyi kaynaklardır. Yeterli ve dengeli beslenme ile vücudun gereksinimi olan tüm vitamin ve mineraller karşılanmaktadır.

Posa: Besinlerin sindirilmeden vücuttan atılan kısmıdır. Sebzeler, meyveler, kuru baklagiller,tam tahıl ürünleri, kuru meyveler, kuru yemişler posa içeren besinlerdir. Temelde suda eriyebilen ve erimeyen olmak üzere 2 çeşit posa vardır. Birçok sebze, meyve, kuru baklagiller ile tahıllar suda eriyebilen posa içerir. Suda eriyebilen posamide boşalmasını geciktirir, karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak kan şekeri düzeylerinin yükselmesini önler, kolesterol ve trigliserid düzeylerinin kontrolünü sağlar.

Posa tüketimini arttırmak için beyaz ekmek yerine tam tahıl ekmeği, yulaf ekmeği, çavdar ekmeği, pirinç veya makarna yerine bulgur, meyve suyu yerine meyve tüketilmelidir. Kabuğu ile yenilebilen meyvelerin kabuğu soyulmamalı, iyice yıkandıktan sonra kabuğu ile birlikte tüketilmelidir. Öğünlerde sebze yemeği veya salata yemeye özen gösterilmeli, haftada 2-3 kez kuru baklagil tüketilmelidir.

4. Besin Grupları

Besinler, içerdikleri besin ögelerinin tür ve miktarı yönünden farklıdır. Bazıları proteinden, bazıları karbonhidratlardan, bazıları vitaminler ve minerallerden zengin iken, diğer bazıları fakir olabilmektedir. İşte bu nedenlebesinler, içerikleri ve vücuttaki görevlerine göre 6 grupta toplanır. Aynı gruptaki besinler, birbirinin yerine geçebilir. Buna besin değişimi denir.

  • Süt ve Süt Ürünleri: Süt, yoğurt, kefir, ayran bu gruba girer. Bu gruptaki besinler kalsiyumun en iyi kaynağıdır.  Protein, riboflavin  (B2  vitamini),  B12  vitamini,  fosfor  içerir.  Her  yaş  grubu  için,  özellikle  de büyümekte olan çocuklar için önemlidir. Çocukların ve ergenlerin her gün 3-4 porsiyon süt ve yerine geçen besinleri tüketmeleri gerekir. Bir orta boy su bardağı (200 cc) süt, yoğurt veya kefir ile 1,5 su bardağı ayran bir porsiyondur.
  • Et, Yumurta: Kırmızı et, tavuk, balık, hindi, yumurta ve peynir bu gruba girer. Bu besinler protein ve demirden zengindir. Kırmızı et yerine balık, tavuk ya da hindi yenilebilir. Çocukların ve ergenlerin her gün kendi avuç içi kadar et ile her gün veya gün aşırı bir adet yumurta tüketmeleri gerekir.
  • Ekmek, Tahıllar: Tüm ekmek çeşitleri, pilav, bulgur, makarna, şehriye, un ve bunlardan yapılmış yiyecekler, çorbalar, kuru fasulye, nohut gibi kuru baklagiller, patates gibi nişastalı sebzeler bu grubun en temel besinleridir. Bu gruptaki yiyecekler temel enerji kaynağımızı oluşturur.
  • Sebzeler: Domates, salatalık, lahana, ıspanak, taze fasulye, kabak, patlıcan gibi tüm sebzeler bu gruba girer. Bileşimlerinin önemli kısmı sudur. Bu nedenle günlük enerji, yağ ve protein gereksinmesine çok az katkıda bulunurlar. Bunun yanında mineraller ve vitaminler bakımından zengindirler. Ayrıca posa içeriklerinden dolayı, tokluk hissi verir barsak hareketlerini artırırlar. Bu gruptaki besinlerden ana öğünlerde mutlaka tüketilmelidir.
  • Meyveler: Elma, armut, kivi, muz, portakal, çilek gibi tüm meyveler bu gruba girer. Meyveler, sebzeler gibi C vitamini başta olmak üzere bir çok vitamin, mineral ve posadan zengin besinlerdir. Ayrıca karbonhidrat (früktoz şekeri) içerikleri nedeniyle günlük enerjiye katkıda bulunurlar.
  • Yağ-şeker, reçel, bal, pekmez grubu yiyecekler: Sıvı ve katı yağlar, zeytin, şeker ve şekerli yiyecekler, içecekler, tatlılar, çikolata, bal, reçel, pekmez bu grup altında toplanmıştır. Bu gruptaki besinlerin fazla
  • miktarda tüketilmesi, ağırlık artışına ve dolayısıyla kullanılan insülinin etkisinin azalmasına neden olabilir. O nedenle bu gruptaki besinlerin tüketim sıklığı ve miktarı sınırlanmalıdır.

5. Besin Piramidi

Diyabetin beslenme eğitiminde besin piramidi, besin gruplarını tanıtmak ve günlük beslenme alışkanlıklarında dikkat edilmesi gereken temel özellikleri ortaya koymak amacıyla kullanılabilmektedir. Altı besin grubundan oluşan piramidin, alt kısmını -en geniş bölümünü-, ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır, kuru baklagiller, patates vb nişastalı besinler oluşturmaktadır. Bu yerleşim, esas olarak nişastalı karbonhidratlardan zengin olan tahıl ve kuru baklagillerin diğer besinlere oranla daha fazla miktarlarda tüketilmesi anlamına gelmektedir. Piramidin en üst kısmını -en küçük bölümünü- yağlar ile şeker ve şekerli besinler oluşturmaktadır. Bu yerleşim ise, söz konusu besinlerden mümkün olduğunca az tüketilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Piramit üzerindeki besinlerin ya da besin gruplarının her gün önerilen miktarlarda tüketilmeleri gerekir. Bu miktarlar diyabetli çocuk ve ergenlerin yaşına, enerji ve besin ögeleri gereksinimlerine, yaşam biçimine ve besin tercihlerine bağlı olarak belirlenir. Sağlıklı öğün planı, bireysel ihtiyaçlara dayalı olarak hazırlanır.

Şekil. Besin Piramidi

 

6. Vücut Ağırlığı Denetimi

Fazla kilolu veya şişman çocuk ve ergenlerde vücut yağ dokusunun azalması kan şekeri düzeylerinin daha iyi kontrol edilmesine yardım eder. Vücut ağırlığı fazlalığı vücut hücrelerinin ve dokuların insülini kullanmasını önler. Buna “insülin direnci” denir. Sonuçta kan şekeri yükselir. Vücut ağırlığının azalması sonucunda hücre ve dokular insülini kullanmaya başlar ve kan şekeri kontrol altına alınabilir. Ayrıca yağ dokusundaki azalmanın kan yağları ve kan basıncı üzerinde de olumlu etkileri vardır. Kan yağlarında veya kan basıncında mevcut olan yüksekliklerin önlenmesi kalp damar hastalığının oluşma riskini azaltır.

7. Karbonhidrat İçeren Besinlerin Kan Şekeri Düzeyine Etkisi Aynı mıdır?

Karbonhidrat içeren besinlerin kan şekerini etkileme hızları diğer bir ifade ile “glisemik indeks” değerleri birbirinden farklıdır. Glisemik indeks; beyaz ekmek veya sofra şekerine kıyasla diğer bir besininin kan şekeri üzerine etkisini gösteren bir indekstir.

Şeker ve şeker içeren besinlerin glisemik indeksi yüksektir. Bu tür besinler kana daha hızla karışır ve kan şekerini hızlı yükseltir. Kana daha yavaş karışan diğer bir ifade ile glisemik indeksi düşük olan tam tahıl ekmeği, sebze, meyve, esmer pirinçten yapılmış pilav, makarna, kuru baklagiller gibi besinlerden porsiyon kontrolü yaparak tüketmek, kan şekeri kontrolünü kolaylaştırır.

Aynı miktarda karbonhidrat içerse bile farklı besinler farklı kan şekeri cevabı oluştururlar. Kuru baklagiller, meyve ve süt ürünlerinin glisemik indeksi karbonhidrat içeren diğer besinlerden daha düşüktür. Günlük beslenmede, yüksek glisemik indeksli besinler yerine düşük glisemik indeksli besinlerin uygun miktarlarda tüketilmesi, daha düşük kan şekeri yanıtı oluşturur. Bu nedenle diyabetli bireylere, beyaz ekmek, patates, pilav, muz gibi glisemik indeksi yüksek besinleri, aşırıya kaçmadan uygun miktarlarda tüketmeleri önerilir.

8. Öğün Sayısı

Bir yandan yeterli ve dengeli beslenebilmek, diğer yandan kan şekerini dengede tutabilmek için öğünlerin düzenli olması ve atlanmaması gerekir. Besinlerin zamanında ve önerilen miktarlarda yenilmesi hipoglisemiyi ve hiperglisemiyi önler. Uzun aralıklarla düzensiz yemek yenmesi hipoglisemiye ve hiperglisemiye yol açar.

Öğün sayısı diyabetin tipine, alınan tedaviye, fiziksel aktivite düzeyine, o andaki kan şekeri düzeyine ve her şeyden önemlisi yaşam koşullarına bağlı olarak değişir.

Kısa etkili regüler insülin kullanan diyabetlilerin sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeği olarak üç ana öğün ve her ana öğünden 2,5-3 saat sonra da üç ara öğün olmak üzere toplam altı öğün beslenmeleri gerekir. Hızlı etkili insülin analoğu kullananlar ise ara öğünleri atlayabilirler.

9. Ara Öğün Seçenekleri

Ara öğünde tüketilmesi önerilen standart bir besin veya yemek listesi yoktur. Çocuk ve ergenlerin beslenme alışkanlıkları değerlendirildikten sonra, hem ana öğün hem de ara öğün planı yapılmalı ve öneriler uygulanabilir olmalıdır. Ara öğünlerde karbonhidrat içeren bir besin tüketilmesi bir sonraki öğüne kadar gelişebilecek hipoglisemi riskini önler.

Ara öğünler derste olunması veya unutulması gibi nedenlerle atlanabilmekte veya açlık hissi oluşmadığı için miktarı azaltılabilmektedir. Kısa etkili insülin analoğu kullanan diyabetlilerde, ara öğün atlama veya miktarını azaltma hipoglisemiye neden olabildiği için çok sakıncalıdır. Ayrıca ara öğün almamak bir sonraki ana öğüne çok aç başlanmasına ve gereğinden fazla yenmesine neden olacağı için hiperglisemi ve vücut ağırlığının artmasına neden olabilir. Oysa düzenli ara öğün ile kan şekeri dengede tutulabilir, açlık kontrol altına alınarak kilo kontrolü sağlanabilir. Ayrıca kan kolesterol düzeyinin yükselme riski azalabilir. O nedenle ara öğünler için hazırlıklı olunmalıdır. Çocuk ve ergenler yanlarında-çantalarında, daima tüketebilecekleri uygun besinler bulundurmalıdır.

 

Ara öğün denildiğinde akla abur-cuburlar, yağlı ve şekerli yiyecekler gelmemelidir. Bu tür besinleri tüketmek, hem kan şekerinin aşırı yükselmesine hem de vücut ağırlığında artışa neden olacaktır. Ara öğünlerde kek, bisküvi, çikolata ve gazlı içecekler yerine taze sebze-meyveler, küçük sandviçler, galeta, grisini ile süt, yoğurt, ayran gibi besinlerden seçilebilir.

10. Tuz ve Sıvı Tüketimi

Tuz Tüketimi

Besinlerin pek çoğunun içinde bulunan sodyum, doğal yiyecek tuzu olarak adlandırılır. Sofra yada mutfak tuzunun da büyük bir bölümü sodyumdur. Sağlık açısından değerlendirildiğinde; sodyum organizmada sıvı dengesini sağlamada ve kan basıncının düzenlenmesinde rol oynar. Sağlıklı ve diyabet tanısı almış çocuk ve ergenlerin tuz gereksinimleri arasında bir fark yoktur. Ancak fazla tuz tüketiminin de yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) ile ilişkili olduğu daima dikkate alınmalıdır. Bunun için yemekleri pişirirken daha az tuz kullanılmalı ve yemeğin tadına bakılmadan tuz eklenmemelidir

Sıvı Tüketimi

Su başta olmak üzere, içecekler ve besinlerin içeriğinde bulunan görünür/görünmez su, “sıvı” olarak tanımlanır  ve bireyin günlük sıvı gereksinimi, içtiği su ve içecekler ile yediği besinlerin içindeki su ile karşılanır. Yediğimiz besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınması, hücrelerde yaşam ve sağlık için gerekli biyokimyasal tepkilerin oluşması, metabolizma sonucu oluşan zararlı maddelerin taşınması ve atılması, vücut ısısının denetiminin sağlanması için yeterli miktarda su tüketimi önemlidir. Yaş gruplarına göre değişmekle birlikte çocuklara günlük ortalama 8-10 su bardağı “su” önerilmektedir.

1. Diyabetik veya Light Ürünler Kullanılabilir mi?

Diyabetik veya light ürünler konusunda dikkatli olunmalıdır. Bazı besinlerin ambalajı üzerinde “şekersiz”, “şekeri azaltılmış”, “şeker katkısız” veya “şeker ilave edilmemiştir” ibareleri bulunmaktadır. Bu ibarelerin bulunması o besinin sağlıklı besin olduğu veya serbestçe tüketilebilir olduğu anlamına gelmez. Besin etiketinde yer alan içindekiler kısmı mutlaka okunmalıdır. Besinin içindeki yağ miktarı, yağın türü, tuz miktarı gibi bilgilerde önemlidir. Bazı şeker katkısız veya şekeri azaltılmış besinler kalp sağlığının bozulmasına neden olabilen doymuş yağı fazla miktarda içerebilmektedir.

Diyet ürünleri yeterli ve dengeli beslenmeye katkıda bulunabilecek ürünler değildir. Daha ötesi diyet olmayan benzerlerine kıyasla daha fazla yağ ve enerji içerebilmektedir. Tüketilecek miktar bireylere göre farklılık gösterir. Bu nedenle diyetisyen danışmanlığı önemlidir.

2. Çeşitli Bitkiler veya Baharatlar Kan Şekerini Düşürür mü?

Bazı bitki ve yiyeceklerin kan şekerini düşürdüğü bilgisi doğru değildir. O nedenle kan şekerini dengelemek için asla bu tarz uygulamalarda  bulunulmamalıdır. Herhangi bir besinin veya bitkinin kan şekerini düşürebilmesi için insülin veya insülin salınımını arttırıcı bir madde içermesi gerekir. Ne yazık ki hiçbir bitki veya besin insülin veya insülin salgısını arttırıcı bir madde içermez.Bu konuda diyabet ekibinizin önerdiği tedavi dışında alternatif bir tedavi arayışına girmeyin.

Tip 1 Diyabet ve Egzersiz

Egzersizin hem tip 1 hem tip 2 diyabetlibireylerde yararlı olduğu bilinmektedir. Kan şekerinindüzenlenmesinde insülin tedavisi ve beslenmenin planlanmasından sonra, egzersiz üçüncü önemli bileşendir. Egzersiz, kan şekeri düzeyinin dengede tutulmasına yardımcı olur. Egzersiz yapan ileri dönemde o1rctaya çıkan komplikasyonların belirgin olarak azaldığı gösterilmiştir.

1. Egzersizin Olumlu Etkileri

  • Dokularda insülin duyarlılığını arttırarak insülin direncini azaltır.
  • Kullanılan insülinin etkisini arttırır ve insülin ihtiyacını azaltır.
  • Kan şekeri düzeyini düşürür, metabolik kontrolü sağlar.
  • Keton oluşumunu azaltır.
  • Kilo kontrolünü ve kilo vermeyi sağlayarak obeziteyi önler.
  • Yüksek kan kolesterol ve trigliserit düzeylerini etkileyerek, damar hastalıkları riskini azaltır. HDL kolesterolü arttırır, LDL kolesterolüazaltır.
  • Akciğerlerin havalanması ve solunum kapasitesinde artış sağlar.
  • Kardiyovasküler fonksiyonları geliştirir ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur.
  • Eklem hareketlerini, kas kütlesi ve gücünü arttırır.
  • İyilik hissini arttırır, yaşam kalitesini yükseltir.

2. Egzersiz Hakkında Genel Öneriler

  • Bütün diyabetli çocuk ve ergenlerdüzenli egzersiz programı yapmalıdır.
  • Egzersizin, uygun ana öğünler sonrası her gün yapılması gereklidir.
  • Fiziksel aktivite/oyun diyabetli çocuğun yaşına, isteğine ve yeteneğine uygun olmalıdır.
  • Çocuğun keyif alarak yapacağı ve takım içinde olacağı egzersizler tercih edilmelidir.
  • Egzersize kısa ve az yoğun programlarla başlanıp süresi ve şiddeti kademeli olarak arttırılmalıdır.
  • Egzersiz öncesi, sırasında ve sonrasında kan şekeri takibi yapılmalıdır.
  • Egzersiz sırasında diyabetli çocuk ya da ergen yanında mutlaka kesme şekeri bulundurmalıdır.
  • Egzersiz açken veya yemekten hemen sonra yapılmamalı, ideal olarak yemeklerden 1-2 saat sonra yapılmalıdır.
  • Kullanılan kısa ve hızlı etkili insülinin pik saatlerine dikkat edilerek egzersiz zamanı planlanmalıdır.
  • İnsülinin hızlı emilimine yol açacağı için egzersizin aktif olarak etkilediği bölgeye insülin yapılmamalıdır. Örneğin: bisiklete binilecekse insülin uygulaması bacağa yapılmamalıdır.
  • Egzersiz öncesi insülin dozunun azaltılması gerekebilir.
  • Egzersizden önce kan şekeri 100 mg/dl altında ise yoğun egzersiz yapılmaz. 100-200 mg/dl ise 15 g ek kompleks karbonhidrat (yaklaşık 1-15 g/kg) alınmalıdır.
  • Egzersize mutlaka 5-10 dakikalık ısınma periyodu ile başlanmalı ve egzersizin sonunda 5-10 dakikalık soğuma periyodu bulunmalıdır.
  • Aerobik egzersizler, orta ve yoğun şiddette, haftada en az 3 gün ve günde 30-45 dakika olmalıdır. Önerilecek aerobik egzersizler; yüzme, yürüme, koşma, bisiklete binme gibi.
  • Egzersiz sırasında bol su ve sade soda tüketilmelidir.
  • Egzersiz yapılacak ortamın ısısına uygun kıyafet seçilmelidir.
  • Egzersiz için uygun ayakkabı giyilmelidir.

3. Egzersiz Yapılmasının Uygun Olmadığı Durumlar

  1. Yemek yedikten hemen sonra (ilk bir saat içinde),
  2. İnsülin yapıldıktan hemen sonra,
  3. Kan şekeri seviyesi 100 mg/dl’nin altında ise,
  4. Kan şekeri seviyesi 250 mg/dl’nin üstünde ve idrarda keton varsa,
  5. Hastalık durumunda,
  6. Aşırı sıcak ve soğuk ortamlarda.

4. Beden Eğitimi Dersi ve Yarışmalı/Antremanlı Sporlar

a. Beden Eğitimi Dersi

Diyabetli çocukların beden eğitimi derslerine aktif katılımı önerilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın direktifleri doğrultusunda genel anlamda tüm derslerin saat ve günü belirlenmiştir. Bu nedenle diyabetli birey ve çocuklarımızda ders öncesi ve sonrası alınacak tedbirler sağlanabilmektedir.

Beden eğitimi derslerinin sabahtan ilk iki saat veya öğleden sonra ilk iki saat olması tercih edilir. Bu saatler öğün sonrası egzersiz saatlerine denk geldiği için hem kan şekeri düşme etkisi az olacak hem de ek öğün alınmasına gerek kalmayacaktır. Bunun için okul idaresinden veya ders öğretmeninden destek alınması önerilmektedir. Bu desteklerin sağlanması ve okul idaresinin bu durumdan haberdar edilmesi en önemli tedbirdir.

b. Antremanlı veya yarışmalı sporlar

Çocuğun diyabetli olması, antremanlı veya yarışmalı sporlara katılımı için engel değildir ancak, diyabetli çocuk/ ergen ve ailesi ile işbirliği içinde gerekli tedbirlerin alınması zorunludur.

1. Çocuk/Ergende Hipoglisemi Tanımı ve Yaklaşım

Diyabetli bir çocukta/ergende kan şekerinin 70 mg/dl’nin altına düşmesi hipoglisemi yani şeker düşüklüğü olarak tanımlanır. Hipoglisemi ile birlikte gelişen algılama güçlüğü ve halsizlik, hareket ve düşünme yeteneğini azaltır ve diyabetli yardıma ihtiyaç duyabilir. Bu nedenle diyabetli çocuk ve ergenlerin diyabetini saklamadan sosyal çevresi (aile, okul çalışanları, arkadaşları gibi) ile paylaşması önemlidir. Diyabetlinin yakın çevresinde olan bireylerin, hipoglisemi belirtilerini ve tedavisini çok iyi bilmeleri gerekmektedir.

2. Hipoglisemi Nedenleri Nelerdir?

  • Gereğinden fazla insülin yapmak,
  • Kas içine insülin yapmak,
  • İnsülinin beklenenden farklı bir zamanda etkisini göstermesi,
  • Yanlış insülin tipi ve iğne ucunun kullanılması,
  • Ana veya ara öğünü gereğinden az yemek, geciktirmek, atlamak,
  • Fazla egzersiz yapmak (Ek öğün almadan ya da insülin dozunu azaltmadan),
  • Yemekten hemen sonra egzersiz yapmak,
  • Lipohipertrofi (Şiş bölgeden dolaşıma insülin geçişi),
  • İnsülin uygulamasından hemen sonra banyo yapmak,
  • Stresin arttığı ya da stresin azaldığı durumlar (Tatil gibi),
  • Sıcak ortam,
  • Alkol tüketimi (Ergenlerde hafif alkol alımı bile hipoglisemi yapabilir).

 

3. Hipoglisemi Belirtileri Nelerdir?

Kişiden kişiye ya da aynı kişide zaman içinde değişiklik gösterebilir.

  • Açlık hissi
  • Alın, dudak üstü ve ensede soğuk terleme
  • Renk solukluğu
  • Baş dönmesi
  • Ellerde ve ayaklarda titreme
  • Göz kararması
  • Dudak çevresinde uyuşma
  • Çarpıntı
  • Huzursuzluk, sinirlilik, hırçınlık
  • Davranış değişikliği
  • Nedensiz ağlama (Süt çocukluğu dönemi içim)
  • Algılama güçlüğü
  • Uyuklama hali
  • Uykuda kabus görme
  • Gözlerini bir noktaya dikme
  • Bayılma (havale geçirme, kasılma)

4. Hipoglisemiden Korunma

Hipoglisemiden korunmanın en iyi yolu sık kan şekeri ölçümü ve her zaman hipoglisemiyi tedaviye hazır olmaktır. Aşağıda belirtilen hususlara dikkat etmek büyük önem taşır.

  • Öğün atlamayın ve zamanına dikkat edin.
  • İnsülini banyodan sonra yapın.
  • Gece ek doz yapmak zorundaysanız daha düşük dozda yapın ve mutlaka ardından ek ara öğün yiyin.
  • Gece yatmadan önce güvenli şeker aralığında yatın.
  • Uyurken insülin yapmayın (öğün kaçırılabilir, doz karışabilir).
  • Egzersiz öncesinde, arasında ve sonrasında kan şekerinize bakın.
  • Egzersizden sonraki 24 saat boyunca hipoglisemi riski devam edebilir.
  • Hipoglisemi oluştuğunda yapılacakları, diyabetli çocuğun ailesi, öğretmeni, arkadaşları ve tüm yakın çevresi bilmelidir.
  • Beslenme, insülin ve egzersizin bir denge içerisinde olması hipoglisemiden korunmanın en temel tedavisidir.

5. Kreşte/Okulda/Dershanede Hipoglisemiye Karşı Önlemler

  • Öğretmene bilgilendirme mektubu verilmelidir.
  • Okul idaresi ve öğretmen bilgilendirilmelidir.
  • Okul/kreşte gerekli malzemeler olmalı ve önlem alınmalıdır.
  • Beden eğitimi ve profesyonel sporda önlemler alınmalıdır.
  • İstekli öğretmenlere gerekirse eğitim verilmelidir.

1. Kan Şekeri Yüksekliği (Hiperglisemi) Nedir?

Diyabetli bir çocukta hiperglisemi, kan şekerinin çocuğun yaşına göre ideal kan şekeri değerinin üzerine çıkması olarak tanımlanabilir. Kan şekeri sınırları yaş grubuna göre değişmekle birlikte, genellikle açlıkta 120 mg/dl, toklukta ise 180 mg/dl’nin üstü yüksek olarak kabul edilir. Hiperglisemi önlem alınm1acz ise hızla ilerleyip diyabetlinin komaya girmesine neden olabilir. Kan şekerinin yüksek olması ileri dönem komplikasyonların oluşmasına nedenolacaktır.

Hiperglisemiyi tanımak ve tedavi etmek hem var olan durumu düzeltmek hemde gelecekteki komplikasyonları önlemek bakımından önemlidir.

Diyabetli çocukta kan şekeri yüksek seyrettiğinde çocuk/ergende yeniden diyabet belirtileri görülebilir.

2. Hiperglisemi Neden Gelişir?

  • Az veya hiç insülin yapmamak
  • Bozuk insülin yapmak
  • Şiş bölgeye insülin yapmak (önce kan şekerinin yükselmesine, daha sonra egzersiz gibi uyaranla dolaşıma girerek düşmesine neden olur)
  • Düzensiz beslenmek, fazla besin tüketimi
  • Egzersiz yapmamak veya az egzersiz yapmak
  • Stres ve üzüntü
  • Hastalık Durumları

3. Hiperglisemi Belirtileri Nelerdir?

  • Çok su içmek
  • Çok sık idrara çıkmak
  • İdrar kaçırmak
  • Ağız kuruluğu
  • Dudaklarda çatlama, kenarlarında yara oluşumu
  • Susuzluk hissi
  • Halsizlik ve yorgunluk
  • Dil üstünde beyaz tabaka
  • İdrar renginde koyulaşma, köpürme
  • Görme bozukluğu (bulanık görme)
  • Açlık hissi, çok yemek yeme isteğine rağmen kilo kaybı
  • Genital bölgede yanma, kaşıntı, mantar oluşumu
  • Ağızda çürük elma kokusu (aseton kokusu)

Yukarıdaki belirtilerin hepsi aynı anda olmayabilir. Başlangıçta en sık görülen belirtiler: Çok su içme ve çok idrara çıkmadır. Hiperglisemik kalınan süre uzadıkça ve kan şekeri değeri yükseldikçe diğer belirtiler de eklenir; müdahale edilmezse ağızda keton kokusu ve diyabetik koma gelişebilir.

ÖNEMLİMESAJLAR

  • Kan şekeri yüksekliği önemlidir, önerilen değerlere düşürülmez ise kısa ve uzun dönemde ciddi problemlere neden olacaktır.
  • Hiperglisemiden korunma yöntemleri, nedenleri, belirti/bulguları ve tedavisini diyabetli, ailesi ve tüm çevresi bilmelidir.
  • Kan şekeri ölçümü, hiperglisemiden korunmanın başında gelir.
  • Hiperglisemiye ilişkin bilgiler, izlendiğiniz sağlık kuruluşundan alınmalıdır.
  • Hiperglisemi tedavisi çocuğun yaşına, kullandığı insüline ve hipergliseminin derecesine göre değişebilmektedir.
  • Kanda ya da idrarda keton varsaacil önlem alınıp, mutlaka hastaneye gidilmelidir.
  • Keton tedavi edilmez ise koma gelişir, acil tedavi edilmesi gerekir.

Hastalık Durumlarında Tip 1 Diyabet Yönetimi

Bedensel ve ruhsal yönden iyi olmak için vücudumuzdaki tüm sistemlerin bir denge içerisinde çalışması gerekir. Bu dengenin bozulması haline hastalık denir. Diyabetli çocuk ve ergenler sağlıklı yaşıtlarına göre daha sık hasta olmazlar. Özellikle, metabolik kontrolü iyi olan diyabetlilerin (tedavi, beslenme ve egzersiz programına uyumlu bireylerin) hastalıklara karşı daha dirençli oldukları bilinmektedir. Metabolik kontrolü iyi olmayan diyabetli çocukta, infeksiyon riski artar ve daha hızlı yayılır.

İnfeksiyon vücudumuz için bir stres durumudur. Diyabetli bireylerde genellikle infeksiyon sırasında kan şekeri yükselir. Bilindiği gibi, insülin hormonu şekerin hücre içine girmesini ve metabolize olmasını sağlar, vücutta şeker yapımını engeller ve yağların parçalanmasını durdurarak keton yapımını önler. Oysa hafif seyreden hastalıkta bile, artan stres hormonları insüline karşıt etki gösterir ve karaciğerde şeker yapımını arttırarak dokuların şeker kullanımını azaltır. Bunun sonucunda kanda şeker düzeyi yükselir ve yağların parçalanması sonucu keton cisimciklerinin oluşmasına neden olur. Bu durumda kullanılmakta olan insülin dozu yetersiz kalır ve göreceli insülin eksikliği oluşur. Dolayısıyla diyabetli çocuklar,herhangi bir şekilde hastalandıklarında insülin ihtiyaçları artmaktadır. Hastalık süresince artan ihtiyaç yerine konulmaz ise, kan şekeri yüksek seyredebilir hatta ketoasidoz gelişebilir. İshal, kusma gibi durumlarda besin alınamadığı veya sindirilemediği için şeker düşebilir. Bu durumlarda, diyabetli çocuğun genel durumunun ve kan şekeri takibinin daha sık yapılması önemlidir. İnfeksiyon hastalıkları için önlem alınmaz ve gerekli tedavi uygulanmaz ise sonuç komaya kadar gidebilir.

TİP 1 DİYABETTE KENDİ KENDİNE İZLEM

Diyabette metabolik kontrolün sağlanması amacı ile diyabetlinin kendi kendine kan şekeri ile kan ve idrarda keton takibini yapması kendi kendine izlem veya evde izlem olarak tanımlanmaktadır.

Diyabetli bireyin evde kendi kendine takip yapması kolay ve ucuz glisemi kontrolü sağlar. Düşük kan şekeri ve yüksek kan şekeri ataklarının tespiti ve gerekli önlemlerin alınması, komplikasyonların erken tanısı ve gelişiminin geciktirilmesi veya önlenmesi açısından önemlidir. Beslenme, egzersiz ve kan şekeri düzeyleri ile bağlantılı olarak hastanın eğitimine yardımcı olur, hastanede yatış sıklığını ve yatış süresini azaltır, daha esnek bir yaşam sürmesini sağlar. Evde kan şekeri takibi kısa ve uzun dönemde, diyabetin takip ve tedavi maliyetini azaltmaktadır. Modern bir tedavi yöntemidir.

Bu uygulama diyabetli bireyde glisemik kontrolü sağlamada olumlu etkiye sahiptir. İstenen glisemik kontrol seviyelerine ulaşmayı sağlar. Diyabetli çocuk/ergenler tarafından hipoglisemi ve hipergliseminin tanınmasını sağlar. Alışkanlıkların düzenlenmesine ve yönetilmesine yardımcı (beslenme, egzersiz, ilaç dozu) olur. Sağlık profesyonellerine tedavi planının yürütülmesinde rehberlik eder. Diyabetli çocuk/ergenlerin glisemik kontrol üzerindeki yaşam tarzı ve tıbbi tedavi ile ilgili bilgi düzeyini arttırır ve yetkilendirir.

Diyabetli bireyler iyi kan şekeri kontrolü için yemek öncesi açlık, mutlaka önerilen öğünlerde tokluk ve özellikle gece kan şekeri kontrolü yapmalıdır. Tokluk kan şekeri yemekten iki saat sonra bakılır. Kan şekeri ölçümü glukometre (Kan şekeri ölçüm cihazı) adı verilen bir cihazla yapılır. Bu cihazlar markalarına göre değişmekle birlikte tüm dünyada kabul görmüş ve güvenilirlikleri laboratuvarla test edilmiş cihazlardır. Cihazlar, çok az bir kan numunesi ile çalışır. Kan parmak ucundan alınır. Bu işlem için özel parmak delme kalemi mevcuttur. Hedeflenen kan şekeri değerleri yaş grubuna göre değişkenlik göstermektedir. Bu değerler diyabetli bireyin danışmanlık aldığı diyabet ekibi tarafından belirlenecektir.

Defter Kaydının Önemi

Günlük yapılan tüm işlemler bir kayıt defterine mutlaka yazılmalıdır. Kayıt tutmanın önemi aile ve çocuğa/ergene anlatılmalıdır.

Kayıt tutmak

  • Kan şekeri dalgalanma zamanlarını gösterir,
  • Yapılan işlemin unutulmasını engeller,
  • Kan şekerine göre yapılan insülin dozlarını gösterir,
  • Kan şekeri düşme ve yükselişte alınan tedbirlerin yazılmasına olanak sağlar.

Tip 1 Diyabetli Olgunun Klinik İzlemi Nasıl Olmalıdır?

3 ay ara ile pediatrik endokrinoloji bölümüne kontrole gitmelidir (olguların izlemine göre sıklık değişebilir).

Kontrollerde:

  • Kan şekeri izlem defteri kontrolü
  • Ağırlık-boy izlemi
  • 3 ay ara ile HbA ölçümü
  • Yılda bir kez hemogram, tiroid fonksiyon testleri, kan lipid düzeyleri değerlendirilir.
  • Diyabetin mikrovasküler komplikasyonlarının (nefropati, retinopati, nöropati) değerlendirilme zamanları doktor tarafından dünyaca önerilen kriterlere göre belirlenir.

Tip 1 diyabetle çocukların da zaman içerisinde hastalıklarının takibinde sorumluluk almaları ve bazı beceriler kazanmaları önerilmektedir. Hangi yaşlarda hangi becerileri kazanmaları gerektiği konusunun çocuğun algısı, kişisel olgunluğu gibi kriterler göz önüne alınarak izlemi yapan sağlık profesyonelleri tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.

1. Genel Bakım Önerileri/Genel Bilgiler

Bir diyabetli için genel bakım ve hijyen çok önemlidir. Aşağıda belirtilen bakım önerileri dikkate alınmalıdır.

a. Cilt Bakımı

  • Mümkünse her gün ılık duş ve pH’ ı cilt yapısına uygun (pH 5.5) sabun kullanılarak banyo yapılmalıdır.
  • Banyo sırasında tahriş edici uygulamalardan (kese kullanımı vb.) kaçınılmalıdır.
  • Cilt nemli iken nemlendirici losyon kullanılmalıdır.
  • Vücuttaki istenmeyen tüylerin temizliğinde yaralanmaya neden olabilecek jilet vb. kullanılmamalı, tüy dökücü kremler tercih edilmelidir.
  • Ciltte kesik-çizik oluşmaması için kesici aletleri kullanırken dikkatli olunmalı, gerekirseeldiven kullanılmalıdır.
  • Kesik-sıyrık oluştuğunda sabun ve suyla yıkayıp üzeri kuru, steril bir bandaj ile örtülmeli, eğer kesik ya da sıyrıkta 4 saat içinde iyileşme belirtisi görülmezse (kızarıklık, şişlik, ağrı,sıcaklık) derhal sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
  • Cilt doğrudan güneş ışığına maruz bırakılmamalı, mutlaka koruma faktörü yüksek güneş kremleri tercih edilmelidir.
  • Pamuklu iç çamaşırı kullanılmalıdır.

b. Ağız-Diş Sağlığı

  • Dişler günde en az 2 kez ve 3 dakikadan az olmamak koşulu ile yumuşak bir diş fırçası ile fırçalanmalıdır.
  • Dişler fırçalandıktan sonra günde bir kez diş ipi kullanılarak diş araları temizlenmelidir.
  • Diş fırçası 3 ayda bir yenisi ile değiştirilmelidir.
  • Her 6 ayda bir diş doktoruna gidilerek diş kontrolü yaptırılmalıdır.
  • Diş doktoruna gitmeden önce mutlaka kan şekeri kontrolü yapılmalıdır.
  • Diş tedavisinden önce zamanında ve dozunda insülin yapılmalıdır, dozatlanmamalıdır.

c. Yolculuk

  • Yolculuk öncesi mutlaka sağlık kontrolü yaptırılmalıdır.
  • Sağlık sigortası ile ilgili gerekli evraklar alınmalıdır.
  • Diyabet kimlik kartı, telefon numarası, adres ve doktorun ismi bulunan bir kart alınmalıdır.
  • Yeterli miktarda tıbbi malzeme (insülin, iğne ucu, glukometre vb) alınmalıdır.
  • Uzun yolculuklarda uygun ve yeterli yiyecek alınmalıdır.
  • En fazla 2 saatte bir mola verilmeli ve kalkıp dolaşılmalıdır.
  • İnsülin, glukagon vb. bulunduğu çanta kesinlikle bagaja verilmemeli, bireyin yanında bulunmalıdır.

d. Hastalık

  • Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır.
  • İnsülin kullanımına ara verilmemelidir.
  • Bol bol sıvı alınmalıdır.
  • İstirahat edilmelidir.
  • İştahsızlık varsa beslenme programı yeniden düzenlenmelidir.
  • Kan şekeri takibi, gerekiyorsa keton ölçümü yapılmalıdır.

e. Aşılanma

  • Diyabetliler her yıl mutlaka grip aşısı, hayatları boyunca da bir kez zatürre aşısı yaptırmalıdır.

f. Ayak Bakımı

Tip 1 diyabetlilerde genelde diyabetik ayak görülmemektedir. Fakat ileri yaş tip 1 diyabetlilerde ve özellikte kan şekeri kontrolü kötü olan tip 1 diyabetlilerde görüldüğü bilinmektedir. Ayaklar her gün; kızarıklık, kesik, su toplaması açısından kontrol edilmelidir.

  • Ayaklar dış görünüm açısından kontrol edilmelidir.
  • Ayaklar her gün ılık su ve sabunla yıkanmalıdır.
  • Ayaklar yıkanırken asla sıcak su kullanılmamalıdır.
  • Ayaklar, özellikle parmak araları yumuşak bir havlu ile nazikçe kurulanmalıdır.
  • Yumuşatıcı ve nemlendirici bir losyon ya da merhem kullanılarak cilt yumuşatılmalıdır.
  • Ayak parmaklarının arasına losyon sürülmemelidir.
  • Ayak tırnakları banyodan sonra yumuşak iken düz olarak kesilmelidir, köşeleri daha derin alınmamalıdır.
  • Kestikten sonra törpü ile pürüzsüz hale getirilmelidir.
  • Her zaman temiz, ayağı sıkmayan, açık renk ve pamuklu çoraplar giyilmelidir.
  • Ayakkabıda taş, düğme, iğne gibi ayağı zedeleyebilecek yabancı cisimler olup olmadığı kontrol edilmelidir.
  • Yeni ayakkabılar alışana kadar günde sadece 1-2 saat giyilmelidir.
  • Her zaman ayağa iyi oturan, rahat ve yumuşak ayakkabılar seçmeye özen gösterilmelidir.
  • Ayaklarda oluşan sertlik ve nasırlar için mutlaka bir doktora başvurulmalıdır.
  • Evde bile çıplak ayakla dolaşılmamalıdır.
  • Yüzerken ve plajda ayaklar korunmalıdır.
  • Burnu açık, öne doğru sivrilen, yüksek topuklu ayakkabılar, parmak arası sandaletler giyilmemelidir.

g. Askerlik

Ülkemizde tip1 diyabetliler askerlikten muaftır.

h. Meslek Seçimi

Ülkemizde meslek seçimine yönelik özel bir kısıtlama olmamakla birlikte kurumların belirlediği şartlar mevcuttur.

ı. Cinsellik/çocuk sahibi olma

Diyabet kontrolü iyi olan diyabetlilerde cinsel yaşamda ve çocuk sahibi olmada sorun yaşanmamaktadır. Fakat metabolik kontrolü kötü olan uzun süreli diyabetlilerde tüm sistemlerde sorun olabileceği gibi cinsel yaşam ve çocuk sahibi olmaya yönelikte sorunlar yaşanabilir.

Kaynak: sağlık bakanlığı gov tr

Haber Terapi

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN